5 Temmuz 2016 Salı

35. İstanbul Film Festivali'nin Ardından

2 yıl önce 33. İstanbul Film Festivali'nin Ardından başlığıyla paylaştığım yayından sonra hiç festival yazısı yazmamışım. Ne hayallerle blog yazmaya başladığım aklıma geliyor bu satırları yazarken. İzlediğim oyunları paylaşacaktım fakat izlediğim oyunların sayısı geçen yıl 125 rakamına ulaşınca bunun imkansız olabileceğine kendimi inandırmaya çalıştım. Yoksa üşengeçlikle kesinlikle alakası yok !

Gelelim 35. İstanbul Film Festivali'ne

Aldığım 15 filmden sadece 4 tanesini izleyemedim. İzlediğim filmler ise şu şekilde,

Belgica: Efendim içkinin su gibi aktığı bir film izleyeceksiniz. Şu sıralar başka sinema salonlarında gösteriliyor.

11 Dakika: 81 dakikalık bu filmde bir sürü farklı insanın hayatlarına yaklaşan kıyametin hissedildiği 11 dakikayı anlatıyor. Adeta felaketin kapıda olabileceğini seyirciye hissettiren filmden fazlasıyla keyif aldık.

Dağ: Kudüs'te bir mezarlıkta geçen bu filmde kahramanımız bir gece dışarı çıkıyor ve mezarlıkta bir kadın ve erkeğin sevişmesine tanık oluyor. Bu manzara karşısında şaşırsa da insan oğlunun en zayıf güdülerinden biri olan merakına yenik düşerek akşam gezmelerini sıklaştırıyor.

Neon Boğa: Festivallerden ödülle dönen filmimizde salondan kaç kişi çıktı sayamadım. Belki haklılardı bir şey diyemeyeceğim. Yer yer ağır akan filmde at sırtında boğaların kuyruklarını yakalayıp yere düşüren rodeocuların hayatını anlatıyor.

Kadınların Gölgesinde: Fransa-İsviçre ortak yapımı olan film kadın erkek ilişkilerini dürüstlük temasıyla irdeliyor. Filmin sonunun biraz Türk filmlerine selam göndermesine rağmen keyifli diyebiliriz. Ayrıca siyah beyaz çekim filmi daha da ilginç kılmış.

Çete: Venedik Film Festivali en iyi yönetmen ödüllü çete Arjantin istihbarat servisi için çalışan Puccio ailesinin babalarının cunta hükümetinin dağılmasından sonra işsiz kalmasına rağmen hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmesini konu alıyor. Arjantin'de hasılat rekorları kıran çeteyi ben çok beğendim ve nefes nefese izledim.

Gökdelen: Bu film 70'lerin distopya havasını yansıtan bir bilimkurgu. Bu türlerden hoşlanmayan bendeniz filmi nasıl bir ilgiyle izlediysem yanımdakiler şaşkınlığını gizleyemedi. Ama çok beğendim beğenmemek elimde değildi. Filmin konusu dünyadan soyutlanmış bir gökdelende lüks bir yaşam süren genç bir doktor hakkında. Gelin görün o gökdelende neler oluyor neler =)

Gelecek Günler: Isabelle Huppert'ı baş rolde izlediğimiz bu filmde iki çocuklu, evli bir felsefe öğretmeninin hayatının yavaş yavaş değiştiğini görerek, orta yaştan sonra hayatını getirdiği bu değişikliklerle geleceğini nasıl kurtaracağı sorusunun cevaplarını izliyoruz.

Truman: Festivalin hayvan dostu filmlerinden olan Truman'da öğretmenlik yapan Tomas'ın Kanada'dan Madrid'deki aktör arkadaşı olan Julian'ın yanına bir kaç günlüğüne seyahatini konu alıyor. Truman Julian'ın sadık dostu. Daha fazla spoiler içerecek bilgiler vemeyeyim. Yer yer güldüren ve bir o kadar da hüzünlendiren bu filmi mutlaka izleyin.

Brooklyn: Bir kitap uyarlaması olan Brooklyn 1950'lerde New York'a gelen İrlanda göçmeni Ellis'in hikayesini anlatıyor.

Yüce Sezar: Coen kardeşlerin filmi olan Yüce Sezar aslında eğlenceli bir Hollywood taşlaması. Yıldız isimlerin cirit attığı kadrosuyla Yüce Sezar size keyifli saatler geçirtebilir. Maalesef ülkemizde vizyon görmeyecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder